Bu yazı, belli bir yaşın üzerindeyseniz, sizi duygulandıracak. Çocukluğunuzun ressamı Bob Ross size resmin yapmanın getirdiği mtululuğu anlatırken kendi yaşamındaki trajik olaylarla mücadele tmek zorundaydı.
Sanatçıların değerinin öldükten sonra anlaşılması bilinen bir klişedir. Ancak bunun tabii ki artık o kişiye faydası yoktur. En tanıdık örneği ise Vincent van Gogh. Rivayet o ki yaşadığı süre boyunca tablolarının satışlarından sadece 78 dolar elde edebilen ressamın bugün pek çok eserine değer bile biçilemiyor. Yaşadığı dönemde değişik şekillerde önem verilen ancak sonrasında unutulmaya yüz tutan yakın döneme ait isimler de var. Doksanlı yılların ikonik figürlerinden olan ressam Bob Ross pek çok kişinin hayatında yer etmiştir. Şu sıralar ilk programında yaptığı (11 Ocak 1983) tablosu 9 milyon 850 bin dolara satışa çıkıyor.
Ross, 1983’ten 1994’e kadar “Resim Sevinci” adlı bir program yaptı. Birçoğunuzun bildiği gibi bu program ülkemizde de yayımlanmış ve çok sevilmişti. Yaklaşık yarım saatlik sürede yaptığı pastoral manzaralar hayret ve gıpta ile izlenirdi. İzlenmeyi sağlayanın sırf ortaya çıkacak resim değil Ross’un etkileşim şekli olduğu ise çok sonraları anlaşıldı. Programlarında 400’ün üstünde tablo üreten ressamın ününe katkı sağlayan ve beşeri ilişkilere dair ilham olabilecek bu özelliklerine bir göz atalım.
Sizi tanımlayan özelliğinizi koruyun: Ross ekran karşısına sakalı, meşhur kabarık saçları ve üstten birkaç düğmesi açık gömleği ile çıkardı. Gerçekte saçları perma değildi. Ressamlığa ilk atıldığı yıllarda parasızdı ve bu dönemde tasarruf etmek için bulduğu yollardan biri de saç tıraşına para ayırmamaktı. Sonraki yıllarda saçlarının bu halinden çok mutsuz olduğunu söylese de artık onlar Bob Ross’un alametifarikası olmuştu.
İletişim kurmayı önemseyin: Programlarındaki hafif ama etkileyici ses tonu medyada interaktivite kavramının bilinmediği o dönemde seyirciyle akıl almaz bir ilişki sağlıyordu. Günümüzde sesinin ASMR tanımına uyduğu (Cumhuriyet Pazar, 18. 6. 2023 tarihli yazıda ayrıntılı bilgi mevcuttur) ve bu nedenle etkileyici olduğu düşünülmektedir.
Şaşırtın: Bob’un resim yaparken ki en önemli özelliği belki de buydu. Tam içinizden “Böyle güzel oldu, artık oynama resimle daha fazla” dediğiniz anda durur ve “Şuraya küçük ve mutlu bir şelalecik koyalım” diyerek bir anda fırçası ile anlamsız gözüken çizimler yapmaya başlardı. Ancak kısa bir süre sonra küçük ve mutlu şelalecik olmadan zaten resim eksik kalacakmış hissine kapılırdınız.
Empati kurun: Yayınlandığı dönemde haliyle büyük bir hayran kitlesi vardı ressamın. Bir gün yanına gelen bir takipçisi şöyle der: “Bob üzgünüm ama artık resim yapamayacağım, çünkü renk körü oldum, her yeri gri görüyorum.” Bob bundan çok etkilenir ve yeni çekeceği bir bölümde sadece gri tonlarından oluşan bir tablo yapar. Kişilerin kendini ve yeteneklerini keşif yolculuğunun keyfini bu tabloyla göstermiş oluyordu.
Duygularınızı yansıtın: Dağlar, şelaleler, rustik kulübeler, akarsular ve değirmenler onun tablolarının baş aktörleriydi. Bunları çizerken sürekli anlatırdı. Eşini kaybettiği dönemde yaptığı resim sırasında ölümü karşılayış şeklini şu sözlerle ifade ediyordu: “Siyahın var olma nedenidir beyaz, iyi kötü ile anlam bulur, karanlık aydınlıkla vardır aslında.”
Değişebileceğinize inanın: Söz edilen özellikler Ross’da doğuştan yoktu. 20 yıl boyunca hava kuvvetlerinde çalışmış ve emekliliğine yakın, bir arkadaşından öğrendiği yağlıboya tekniği sonrası bu kariyerine başlamıştı. Askerlikteki emir komuta zincirinden sonraki değişim gereksinimini ise şöyle dile getiriyordu: “Bu iş senin kaba, sert bir insan olmanı gerektiriyor. Ve ben bundan bıktım.” Emir ve ceza dünyasında yaşayan kişi artık hayata farklı bakıyordu. Bundan sonra Bob Ross için hata diye bir şey yoktu. Küçük mutlu kazalar vardı ve düzeltilebilirdi.
RESİMLERİ DEPODA ÇÜRÜDÜ
Ressam 1995 yılında 52 yaşındayken lenfomadan ölmeden önce 30 binden fazla tablo yapmıştı. Bunların pek çoğu herhangi bir değer biçilmeksizin depolarda çürümeye terk edildi. Bir kısmı ise halen asılı olduğu duvarlarda mekanın dekorunu tamamlama vazifesi görüyor. Tabii ki yaptıklarının hiçbiri bir başyapıt niteliğinde değildi. İlk programında yaptığı “Ormanda Yürüyüş” isimli tablosunun bu nedenle sanatsaldan çok kültürel ve duygusal bir değeri vardır.
AĞAÇLAR MUTLUYDU AMA…
Yaşamının son dönemi ise karakterine aykırı biçimde oldukça fırtınalı geçti. Bir öğrencisi olan Annette Kowalski’nin pazarlama yeteneklerini de işin içine katarak onu daha ünlü yapması ancak sonrasında isminden resimlerine ve perma saçlı figürüne kadar her şeyinin telif hakkını sahiplenmesi davaları ve tartışmaları beraberinde getirdi. Meraklıları Netflix’de yer alan “Bob Ross: Küçük Mutlu Ağaçların Arasında Gizlenen İhanet ve Hırs” belgeselinde bu dönemi izleyebilirler. Bu yıl gösterime giren Owen Wison’un başrolünü oynadığı “Paint” filmi ise onu daha trajikomik bir şekilde anlatıyor. Döneminde yaptığı tüm programlar ise YouTube’da yer almakta.