Oyun sıra dışı üç kimliğin yaşamından kesitler sunuyor: Karavanda yaşayan anne, oğul ve kız.
Bu bir tiyatronun dik duruş hikâyesi; her zorluğa rağmen, ekonomik, siyasi… Bir de işin içine kraldan çok kralcılar girdi mi, işte çıkmaz orada başlıyor. Var olanı sahiplenmeye alışmış bir kesim var. Siyasi duruşu ne olursa olsun, hazıra konmak, emekleri hiçe saymak, koltuk kavgası… Sanatı da ele geçirmeye çalışanlar. Ama tüm bunlara rağmen bu ülkede cesur, yürekli, vicdanlı sanatçılar var. İşte onları eğmek zor, bu da bizim umudumuz. Onun için özel bir tiyatronun uzun yıllar kendini var etmesi kolay değil bizim ülkemizde.
22 YILDIR AYAKTA!
Tiyatro Pera, 22 yıldır ayakta. Hiçbir sezon atlamadan bir iki yeni oyunla perde açmak, mücadele içinde varoluşunu savunmak… Bu sezonun yeni oyunu da özünde bir varoluşsal çatışma içeriyor: “Sen Hamlet Değilsin.”
Bugün bizim toplumumuzda da hemen herkesin, özellikle aydınların yaşadığı büyük içsel çatışma. Hamlet’in ünlü “Olmak ya da olmamak” tiradında dediği gibi: “İnsan bir hançerle her şeye son verebilecekken zamanın sillesine, zalimin haksızlıklarına, yasaların çiğnenmesine, mevki sahibinin kibrine, karşılıksız kalan aşkın ıstırabına, liyakatin değersizlerce hor görülmesine nasıl tahammül edebiliyor?”
Nihilizmin intihar sınırlarında dolaşan bir varoluş bunalımı.
FESTİVAL İÇİN OYUN…
Nesrin Kazankaya’nın yazdığı, yönettiği ve oynadığı “Sen Hamlet Değilsin” bugün Alan Kadıköy’de saat 20.00’de prömiyer yapacak. Oyun aynı yerde ve saatte yarın da sahnelenecek. Kazankaya, bu oyunu İstanbul Tiyatro Festivali için üretti ve sahneliyor. Oyun sezon boyunca Tiyatro Pera çatısı altında da sahnelenecek. Çatısı diyorum ama bir çatısı yok artık Tiyatro Pera’nın… Habitat Sahne tabelasıyla aynı sahneyi haftada iki gün kullanacak Tiyatro Pera.
Oyunda pek çok tema var: Hippi ideolojisi, 68 kuşağının günümüzle yüzleşmesi, sıra dışı kimlikler, karavanda yaşamak, oyuncu olma çabaları, yalnızlık, yoksullaşma.
“Her biriyle tek başına bir oyun yazabilirdim” diyen Kazankaya, “Tüm bu temaları bir araya getirip, bir de ‘Hamlet’ oyunuyla buluşmalar/paralellikler yaratmaya çalışmak, adeta kendime karşı bir meydan okuma oldu. Hamlet çok sevdiğim ama sahnelemekten uzak durduğum muhteşem bir oyun. Hamlet’in özündeki ‘varoluş’ sancıları, yüzyıllardır her sosyo-politik dönemeçte yeni bir çehreyle ortaya çıkıyor. Hamlet oyunu, Hamlet figürünün tiratlarıyla ünlüdür. Bizim oyunda da oyunculuk okul mezunu, garsonluk yapıp seçmelere giren Taylan figürü aracılığıyla bu tiratlarla buluşuyoruz” diyor.
KARAVANDA BİR YAŞAM!
Oyun sıra dışı üç kimliğin yaşamından kesitler sunuyor. Karavanda yaşayan anne, oğul ve kız. Anne (Leyla), ‘68 kuşağından, hippi felsefesini içselleştirmiş, ona uygun yaşayan, seramik yaparak geçinebilecekleri hayalini kuran, aykırı bir kimlik. Oğul (Taylan) oyunculuk okulu mezunu, garsonluk yaparak evin sorumluluğunu üstlenmiş ve Hamlet tiratlarıyla sürekli seçmelere giren bir genç. Kız (Lerzan), üniversitede matematik son sınıf öğrencisi, üstün zekâlı, dünyada henüz çözülmemiş matematik problemlerinden birinin çözümü aşamasında, sosyal ilişkilerde sorunlu bir genç kız.
Sevgi/tutku/çaresizlik sarmalından birbirlerine sımsıkı bağlı üç kişi. Özellikle anne oğul arasındaki aşk ve nefret içeren ilişki, yaşamlarının yörüngesini değiştirebilecek yoğunlukta.
Anne Leyla, ‘68 kuşağından vazgeçmemiş bir Hippi. 1965’te Amerika’nın Vietnam’a asker çıkarmasıyla başlayan protesto gösterileri kısa sürede birçok ülkeye yayılmıştı. Gençler özgürlük, barış ve adalet istemiyle yollara dökülmüştü. İşte Leyla da onlardan biri. Hippiler ideolojilerini iki evrensel kavram üzerine kurarlar: aşk ve barış. Bu karşı kültür, komün yaşamı ve ilkeleriyle, küreselleşme gibi kapitalizme de karşı çıkışıyla, ilkel komünist bir toplumsal yapı önermiştir. Ancak mistik dünya görüşünün baskısı, uyuşturucu kullanımı sonlarını getirir. Leyla’nın tutkuları, yalnızlığı, aşka ve çocuklarına tutunması aslında bir başka varoluşsal krizdir.
METİNLER ARASI BİR ÇALIŞMA
Üstün zekâlı matematikçi Lerzan’ın yaşamı da tüm bilim insanlarının toplumla çatışma ve dışlanma sorununu içeriyor. “Sen Hamlet Değilsin” kesinlikle bir Hamlet uyarlaması değil. Metinler arası bir çalışma.
Kazankaya, “Oyun figürleri bir yanlarıyla Hamlet, Ophelia, Gertrude ile buluşuyor. Hamlet’teki olay ve psikolojilere paralel sahneler yazmak, en keyif aldığım anlardı. Belli anlarda Hamlet oyununa gönderme yapan şifreler koymak, bazen de açık açık tiratları kullanmak, Shakespeare’den bugüne 400 yıllık bir yolculuk gibiydi benim için. Danimarka’daki toplumsal çürümeye tanıklık eden, ülkesine yabancılaşan Hamlet gibi, Taylan da çaresizlikleri ve yalnızlığıyla topluma yabancı bir kişidir. Her ikisi de öfke ve isyanlarında yalnızdır ve bu yalnızlık varoluş problemini derinleştirir. Taylan her köşeye sıkıştığında Hamlet’e sığınır” diyor.
Aslında hepimiz karasızlıklarımız yapamadıklarımız, ertelediklerimiz ve maskelediklerimizle Hamlet gibiyiz.
FESTİVAL TİYATROCULARIN GÖZ BEBEĞİ
İKSV Tiyatro Festivali’nin çok önemli bir buluşma olduğunu söyleyen Kazankaya, “Bence tüm tiyatrocuların gözbebeği. Tüm zor koşullara rağmen 27 yıldır uluslararası bir tiyatro festivali yapabildikleri için teşekkür etmemiz gerekir” diyor. Dramaturgisini Şafak Eruyar’ın üstlendiği oyunda Nesrin Kazankaya, Barış Yalçınsoy ve Rana Büyükyılmaz rol alıyor.