İsrail’in beklenen kara harekatıyla sivil kayıplarının artacağını söyleyen Uluslararası İlişkiler Uzmanı Ahmet Kasım Han, İran’ın ise çatışmalara müdahil olması durumunda Arap ülkeleri tarafından yalnız bırakılacağına işaret etti.
İsrail Gazze’ye yönelik saldırıların dozunu artırırken çatışmaların yayılması olasılığına yönelik tartışmalar da sürüyor. Gelişmeleri Cumhuriyet’e değerlendiren Beykoz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Kasım Han, çatışmalara ilişkin bir tırmanma senaryosunun her zaman mümkün olduğunu ancak sürecin normal koşullarda devletler arası bir bölgesel savaşa evrilmesini beklemediğini söyledi.
7 Ekim’den bu yana bölgede yaşananların ne İsrail ne Hamas ne de İran hariç bölge ülkeleri bakımından olumlu bir sonuç verme ihtimali olmadığını söyleyen Han, “Sadece güvenlikçi yöntemlerle sorunun çözülmesi mümkün değil, dolayısıyla İsrail aradığı güvenliğe bu politikaları, yani cezalandırma ve şiddet bağlamında yöntemleri izlemek suretiyle ulaşamaz. Fakat olayların gidişatından açık olan da şudur ki yine de İsrail devleti Hamas’a çok sert bir karşılık verecektir. Hiçbir devlet, vatandaşlarına yönelik bu ölçekte ve şekilde yapılmış bir saldırıya ‘yok’ muamelesi yapmaz. Yine hiçbir devletin vatandaşları da devletlerinden daha azını beklemez veya bu yönde davranan bir bürokrasiyi, politikayı affetmez; bu da korkarım şiddet sarmalını kaçınılmaz kılıyor” diye konuştu.
Han, bu karşılığın kapsayacağı coğrafyanın; kısmen de kullanılacak yöntem, silah ve değişik senaryolarda tırmanmanın aşamalarına ilişkin, yani müdahil olabilecek üçüncü aktörlere yapılacak misillemenin sınırlarına ilişkin çerçevenin, Biden-Netanyahu temaslarıyla şekillendiğini vurgulayarak şunları ekledi: “Ancak sivil ve askeri hedeflerin birbirinin içine geçtiği çok küçük bir coğrafyada, İsrail gibi çok yıkıcı ateş gücüne sahip bir ülkenin girişeceği harekatın, nokta atışıyla yürütülmeyeceği de anlaşılıyor. Kara harekatıyla birlikte sivil kayıplarının artacağı ne yazık ki muhakkak.”
‘SİVİL KAYIPLAR KULLANILACAK’
Prof. Han, İsrail’in Hamas’ın saldırılarını, uluslararası kamuoyunda bir meşruiyet kaynağı olarak kullandığına işaret ederek Hamas’ın da bu sivil kayıplarını, havayı kendi lehine etkileyecek şekilde kullanabileceğini belirtti ve ekledi: “Günümüz savaşları silahlı çatışmalar oldukları kadar önemli bir iletişim cephesini de kapsıyorlar. Maalesef bundan sonrasında da kirli bir çatışma yaşanacak ve olan yine sivillere olacak. İsrail açısından bu güvenlik operasyonunun ardından nihai siyasi hedefin nasıl belirleneceğini bilemem ama Filistin tarafında siyasi kapasitenin tekrar inşası, Filistin tarafının bir ulus olduğunun kabulü çerçevesinde muhatap alınması ve kimliğinin tanınarak 1967 sınırları temelinde iki devletli bir barış anlaşmasının mümkün olacağı ortamın tesis edilmesi, İsrail’in hedefi olmalı. Bunlar olmadan bölgeye de İsrail’e de huzur gelmez. Ancak şu anda silahlar konuşacak ve açıkçası sonrası için de ne yazık ki bundan pek umutlu değilim.”
(Ahmet Kasım Han)
‘İRAN YALNIZ KALIR’
İran’ın çatışmalara müdahale sinyallerini de değerlendiren Ahmet Kasım Han, yüksek olasılığın Tahran’ın Hizbullah’ı kullanarak bir hamle yapması olduğunu, bunun ötesinde bir adımın İran’ın kendisini hedef haline getireceğini ifade etti. Stratejik açıdan İran için böyle bir gereksinim olmadığını da belirterek şu ifadeleri kullandı: “Çünkü İran zaten Hamas’ın İsrail’e gerçekleştirdiği saldırılar vasıtasıyla bugünkü ortamda stratejik olarak her şeyi elde etmiş durumda. Bunun ötesinde bir çatışmanın tarafı olmak isteyeceğini düşünmüyorum. Eğer olursa savaş kaçınılmaz olarak İran’a sıçrayacaktır. Bunun da sonuçlarının İran açısından yıkıcı olacağını tahmin etmek zor değil. Çünkü Amerikalılar bu durumda müdahil olacaktır ve Arap ülkelerinin hiçbirinin de İran’dan yana bir tavır alacağını düşünmüyorum. Bölge ülkeleri Hamas saldırısında İran’ın parmak izini açıkça görüyorlar.”
‘ANKARA EŞİT DURMALI’
Garantörlük mesajı veren Türkiye’nin de arabuluculuk çalışmaları sürerken bu adımın neler getirebileceğini yorumlayan Han, şu değerlendirmeyi yaptı: “Arabuluculuk konumunu kendi etrafında oluşturup tahkim edebilirse bunun hem Türkiye’nin uluslararası itibarına hem de bölgede ve küresel planda etki kapasitesine çok olumlu bir katkıda bulunacağı açık. Ancak bunun sağlanabilmesi için Ankara’nın taraflara eşit mesafesini koruması ve ilgili tüm taraflarla konuşmaya devam edebilmesi beklenir.”
Yine de bu sürecin yalnızca Türkiye ile ilgili olmadığını, İsrail’in Gazze’deki saldırılarının ortaya çıkaracağı insani manzaraların da etkili olacağını belirterek, “Çünkü iş öyle bir noktaya gelebilir ki artık o noktadan sonra Türkiye de bitaraf durmayı beceremeyebilir. O tabii kimsenin faydasına olmaz. Açıkçası yukarıdaki koşulları sağlamak kaydıyla Türkiye’nin bu krizde arabulucu konumunu oynamaya en müsait ülke olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Prof. Han, son olarak İsrail’i destekleyen Batı’nın tutumunda dönüşüm olması olasılığına ilişkin ise şunları söyledi: “Burada kimse hakikatin peşinde değil, herkes konumuna göre hakikat seçiyor. Bu nedenle kolay kolay kimsenin tavrında bir değişiklik olmayacaktır.”