Sibel Taşçıoğlu, “Sorgu” oyunundaki zorlayıcı sahnelerin altından nasıl kalktığını anlattı.
Kızılcık Şerbeti’nde “Pembe” karakteriyle milyonların tanıdığı Sibel Taşçıoğlu, tiyatro sahnesinde de son derece çarpıcı bir oyunun başrolünde. Kahramanlık ve ihanet kavramlarını sorgulayan Teatro Rudius’un “Sorgu” oyununda hainlikle suçlanan bir kadın askeri canlandıran Taşçıoğlu ile hem oldukça zorlayıcı sahneleri olan oyundaki rolünü hem de Pembe’yi konuştuk.
– “Sorgu” oyununa nasıl dahil oldunuz?
Kosta ile çok uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz var. Zaten konservatuvarda sınıf arkadaşıydık. Hep, birlikte bir şeyler yapmak istiyorduk. Bana bir oyun getirdi, Adana’da bir dizide çalışıyordum. O dönemde fırsat olmadı. Dizi bitince, “Haydi Kosta yapıyor muyuz bir şey?” dedim. “Sorgu diye bir oyunum var” dedi. Ben de okumamıştım açıkçası. “Daha önce sahneledik ama bir bak” dedi. Baktım, kadın yok oyunda! Dedi ki “Bu rolü kadın yapacağız”. Gerçekten oyunun içinde de kolaylıkla değişebilirdi. Ufak bir dramaturji çalışması yaptık, kadına uyarladık. Bence çok da iyi oldu. Oyunun içinde bir astüst ilişkisi var. Erkek karakter albay, kadın binbaşı. Böylece ikisi arasındaki ilişkinin boyutu da değişmiş oldu. Çünkü çocukluk arkadaşı iken romantik bir ilişki yaşanma olasılığı olan bir kadın erkek ilişkisine de dönüştü. Aslında biraz duygusunu değiştirmiş oldu.
– Çok keskin oyun ve karakteriniz Samantha da kesin hareketlere sahip. Nasıl bir uyum süreciniz oldu?
Daha önce bir askeri oynamamıştım ama prova sürecinde bu duyguya alışıyor insan. Bunu çok soruyorlar, çünkü seyirci öyle bir çıkıyor ki oyundan… İstanbul seyircisinde çok karşılığını bulamasak da gelen seyirciler bir katarsis yaşayarak oyundan ayrılıyorlar. Oyunda benim için çok zorlayıcıydı çünkü gerçekten duygu geçişleri, farklı mekânlardan günümüze dönmesi yorucu ve zorlayıcı ama ekstra keyifli aynı zamanda. Seyircide de karşılığı başka oluyor. Bir erkeğe uygulanan şiddetle kadına uygulanan şiddet arasında fark oluyor. Oyunun içinde bir işeme sahnesi var, tokatlama sahnesi var. O sırada seyirciden duyuyorsun sesleri, “Iy” diye.
PEMBE’NİN HİKÂYESİ
– Peki Pembe’nin hikâyesi nasıl gidiyor?
Bir ana akım karakteri olarak bakarsak çok iyi gidiyor. Pembe’nin yaşamda tutunacağı tek şey ailesi ve onu korumak için de her şeyi yapıyor.
– Seyircinin Pembe ile bir sevgi-nefret ilişkisi var bence. Apo’nun Alev ile ilişkisi başlayınca seyirci Pembe’ye destek vermişti. Ancak Pembe’nin ikisini ayırmak için kullandığı yöntemler bayağı tepki uyandırdı.
Evet ben de görüyorum. Seyirci haklı. Ben de bir izleyici gözüyle bakınca Pembe’yi eleştiriyorum. “Alev de tabii ki çocuğunu doğuracak” diyorum.
– İlk sezonda özellikle feminist kesimler diziyi bayağı destekliyordu ama bu sezon senaryoya büyük tepki gösteriliyor.
Geçen yıl Nursema karakterinin başörtülü bir kadın olarak çıkıp ailesine tepki göstermesi insanları çok etkilemişti. Ancak bu sezon hikâye farklı bir noktada olduğu için tepki gösteriliyor. Bence izleyicilerin diziyi izlerken konuyu siyasi olarak değil de Pembe’nin, Nursema’nın hikâyesi olarak değerlendirmesi daha sağlıklı olur.
– İlgimi çeken dizideki mimikleriniz. Pembe karakterine çok oturan mimikleriniz var. Bunu özel olarak mı çalıştınız?
Hayır. Biraz kendiliğinden çıktı. Ben Bursa’da doğup büyüdüm. Ailemde de birçok ailede olduğu gibi muhafazakar insanlar var. Gözlem yeteneğim de iyidir. Sanırım oradan aklımda kalanların etkisi oldu.
TEK MEKÂNDA EVRENSEL BİR KONU
“Sorgu”nun hem yazarı olan hem de sahnede rol alan Kosta Kortidis oyunun çıkış öyküsünü anlattı.
– “Sorgu”, çok net mesajı olan bir oyun. Nasıl ortaya çıktı oyun?
Aslında bir rejisör arkadaşımın, “Tek mekânda geçen sert bir oyun yazsan ne güzel olur” demesiyle başladı. Ben de oturdum ve bir hayal kurdum. Kendimi bir anda bir sorgu odasında buldum. Üst üste karakterler inşa olmaya başladı. Tek mekân fikri bambaşka bir şeye dönüştü. Çünkü savaş gibi çok evrensel bir konuyu ele alıyor. İnsanlık tarihinin başına bela olmuş bir olgu ve olay aynı zamanda. İlk olarak başka bir tiyatroda sahneye koyduk, sonra Teatro Rudius’un projesi olarak yapmaya karar verdik.
– Oyunda çok sert sahneler var.
Evet, bizim Sibel ile çok sert sahnelerimiz var. Tabii oyuncuyuz, profesyoneliz, sahnedeyiz ama yani benim onu tokatladığım, üzerine çullandığım, fiziksel, cinsel şiddet uyguladığım sahneler var. İnsan ister istemez bir süre de olsa yadırgıyor.
– Aslında bu askeri prosedürde sorgunun bir parçası.
Tabii. Her ne kadar resmiyette “işkence” diye bir şey yoksa da dünyanın her yerinde ne yazık ki işkence var. Hele bu oyunun 70’lerde geçtiğini düşünürsek…
– Oyunda mekân yok ama tarih veriyorsunuz.
Oyunda belli bir mekân yok. Dünyanın herhangi bir yerinde aynı yerde yaşayan iki milletin çatışması bu. İstediğiniz yere götürebilirsiniz. Ancak oyunun içinde var olması gereken birtakım ayrıntılar var. Henüz uzaya gittiğimiz zaman, Bobby Darin ve Elvis’in ünlü olduğu zaman… Bütün yapıyı o yılların içine yerleştirdim. İsimleri de bir nedenden ötürü verdim. Çok bilinen oyunum “Rulet”te hiçbir karakterin ismi yok. Aynı şeyi bir kez daha yapmak istemedim.