1699 tarihli Karlofça Antlaşması’nın da imzalandığı Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı, yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya.
Restore et – işlet – devret modeliyle 25 yıllığına kiralanan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’na 10 yıldır çivi bile çakılmadı. Yalı kaderine terk edildi.
1699 tarihli Karlofça Antlaşması’nın da imzalandığı Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı, 1990’lı yıllarda yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Anıtlar Kurulu devreye girip yalının restore edilmesi için kamu kurumları ile görüşmeler yapsa da bir sonuca ulaşılamadı. Mülkiyeti Mülhak Köprülü Amcazade Hüseyin Paşa Vakfı’na ait tarihi yalı 55 dönüm araziye sahip. 2007 yılında Ağaoğlu tarafından Restore et – işlet – devret modeliyle 25 yıllığına kiralanan yalının restorasyonuna başlanılamadı. Konut inşaatı yapan firmanın tarihi eser restorasyonu yapacak olması tartışma konusu olan yalı yok olma tehlikesiyle karşi karşıya.
Ağaoğlu 2007 yılından beri otele çevirmek için uğraştığı Anadolu Hisarı’ndaki tarihi yalının bulunduğu parselin, “yeşil alan” fonksiyonunun iptal edilip, “turizm alanı” ilan edilmesi teklifi, İBB Meclisi tarafından uygun bulunmayarak oybirliği ile reddedilmişti. Körfez Caddesi üzerinde bulunan, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Kurulu tarafından 1971 yılında koruma no 83 ile tescillenmiş olan yalı için daha önce açıklama yapan Vakıflar Genel Müdürlüğü konuyla iligili ise “biz sadece denetleyiciyiz, söz sahibi değiliz” diyor. Restore edilmesi deyim yerindeyse yılan hikâyesine dönen yalı için bir an önce harekete geçmek gerekiyor.
Anadoluhisarı-Kanlıca arasında yer alan ve Boğaziçi’nin en eski yalısı olan yapıdan günümüze sadece deniz üzerindeki selamlığın divanhanesi kalmış. Yalının ayakta kalabilmesi için 1978, 1981 ve 1986 yıllarında TAÇ Vakfı tarafından acil onarım çalışmaları yapılmış.
‘CAM FANUS İÇİNDE KORUNMALI!’
Birçok müzede görev yapan ve eski Ayasofya Müzesi Müdürü, sanat tarihçisi Erdem Yücel’in “Boğaziçi Yalıları” adlı kitabı da bulunuyor. Yücel ile Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı ile ilgili konuştuk.
Yücel, “Boğaziçi’ndeki en eski Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı, hem mimarı hem sanat tarihi açısından, bezemeleriyle, mermer havuzuyla çok önemli bir yalı. Korunması gereken eserlerden bir tanesi… Cam bir fanus içinde korunmalı, değeri ne kadar önemli” diyor ve ekliyor: “1947 yılında restorasyonu yapılmıştı. Sonra ise kaderi ranta uğramayan yalılar gibi oldu…
Bu yalı o kadar tarihi bir yer tutuyor ki, ülkemizde bu dönemde, orijinal bir şekilde restore edebilecek restoratör kaldı mı? Kuşkuluyum! İtalya gibi restorasyonda ileri giden devletler var, onlardan yardım alınmalı, en iyi yapacak kişilere emanet edilmeli… Elimizde kalan en eski yalı onu yok edersek çok yazık olacak. Otel olması ya da bir ailenin oturması söz konusu olmamalı. Orası, eski eser tarihi müze olarak düzenlenmeli ve korunmalı. İlgili kurumlar harekete geçmeli” diyor.
‘GELECEĞİMİ SATIYORUM! SATIYORUM… SAAAT TIM’
Boğaziçi’ndeki yalıyarla ilgili kitap yazan ve araştırmalar yapan sanat tarihçisi, ressam Gürol Sözen de Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’nı yakından takip edenlerden.
Sözen, gazetemize yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; “İzninizle; önce özür dilemeliyim. Kimlerden mi? Başta, kültür ve sanatı erdemle ve onurla şiar edinen ve Boğaziçi’ni dillerinden düşürmeyen şairler, yazarlar, besteciler, ressamlardan ve bilgelerden. Ve tabii ki her mevsim unutmadan çiçeğine duran erguvan, mimoza, manolya ve mitolojinin olmaz olmazı defne ağaçlarından. Tabii ki her gün pencereme konan martı, güvercin, kumru, karga, sığırcık ve serçelerden de özür dilerim. Ve tabii ki yunuslar ve gün doğumu ve gün batımında yakamozlanan, tersine akan sular ile Boğaziçi’nin bulutu ve derin mavisini de unutmuş değilim; hayata ve doğaya bakmayı bana öğrettikleri için. Üç yüzyılı aşan gariban Amcazade Hüseyin Paşa yalısı’na onlar da konuyorlar; önünden yunuslar da geçiyor. Açıp baktım; “1989 yılında bin çeşit İstanbul ve Boğaziçi yalıları, 10 yıl sonra yeni eklemelerle yayımlanan ‘Martıların İstanbul’u kitabımda yer alan yalının fotoğraflarını hüzün kuşatmış. Vapurla geçerken görüyorum, Boğaziçi’ni izleyen pencere ve Divanhane’nin üstüne eski püskü ve yırtılmış bir branda gerilmiş. Sorarım: Biz hangi coğrafyanın gerçek sahibiyiz? Yalı, hoyrat falancaya mı tapulanmış yoksa? Ne doğa, ne bilgi, ne erdem, ne mimari, ne tarih ve ne de yaşama sevinci. Geleceğimizden de çalıyoruz. Var olan tek şey: yozlaşma ve çürümenin ‘kâr’ hanesindeki akçeler!.. Yeni buldum; Sultan Abdülmecid’in Ayasofya mozaiklerini günışığına çıkarması için davet ettiği restoratör mimar ve ressam Fossati de işi gücü yok oturup yalının resmini ve planını çizmiş! Nesini beğendiyse bu kafir! Doğa ve gelecek için de mi özür dilemeliyim; cehl izin verirse! Evet, hangi gelecek? Hara, güre ; dedim dedi arasında Boğaziçi’nin en eski yalısı da gitti gider. Ey ahali, artıran yok mu? Geleceğimi satıyorum!..Satıyorum… saaat tım.”