İnfodemi çağı: Bilginin savruluşu

Son yıllarda giderek daha büyük sorunlara yol açan yalan haberin internet üzerinden hızla yayılması, pandemi sonrasında zirve yaptı ve ortaya yeni bir kavram çıktı: İnfodemi.

İnfodemi çağı: Bilginin savruluşu
REKLAM ALANI
Yayınlama: 21.01.2024
A+
A-

Bilgi kelimesi “bilme, bilinen şey” sözcüğünden evrilmiştir. Ancak bilinen şeyler zamanla kasıtlı ya da kasıtsız olarak “bilinmesi gereken” şeye dönüşebilir. Bunun bir olayın, bir durumun veya bir kişinin yanlış şekilde değerlendirilmesine yol açacağı açıktır. Son seçimlerde tanık olduğumuz montaj videolar veya yakın zamanda içinden geçtiğimiz pandemi dönemine ilişkin tartışmalar bunun en yakın örnekleri. 

Teknolojinin gelişmesi ile yanlış ve yalan haberlerin hemen açığa çıkacağı düşünülürken görüldü ki tam tersine bu tür haberlerin sayısında ve hatta niteliğinde artış yaşanmaktadır. Bunların doğruluğunu teyit için kullanılacak mecranın çoğunlukla yine internet olması insanoğlunu bir kısır döngünün içine doğru itmiştir. Son yapılan bir bilimsel çalışma olayın trajik yanını açığa çıkardı.

GÜVENİLMEYEN BİLGİ ÜSTTE

Saygın bilim dergisi Nature’da yayımlanan araştırmaya göre haberleri değerlendirmek için çevrimiçi arama motorları kullanımının yaygın olan yanlış bilgilere olan inancı kayda değer ölçüde artırdığını gösteriyor. Çalışma sonucunda diğer göze batan nokta ise güvenilir olmayan bilgilerin arama sonuçlarının en üstünde görünmesi ve doğal olarak daha fazla okunma oranları ile bir kar topu gibi büyümesi. 

Bir bilginin sahte ya da yanlış olmasına çoğu zaman bıyık altından gülünüp geçilse de bazen trajik sonuçlarla karşılaşılabilir. Hindistan’da 2018 yılında yaşanan ve yaygın mesajlaşma programı WhatsApp’ın da rol aldığı katliamlar bunun örneği. 

Sadakalarla geçinen beş gezgin uğradıkları bir köyde ağacın altında yemeklerini yerken ellerindeki bisküviden onları izleyen bir kız çocuğuna da ikram ettiler. Adamların gelmesinden yaklaşık bir hafta önce WhatsApp’ta çocuk kaçıran çetelerin bölgede gezindiği ve köyleri hedef aldığına yönelik mesajlar dolaşıyordu. Söylentinin bazı sürümlerinde kaçırılan çocukların organlarının toplanıp satıldığı bile yazıyordu. 

Bu yabancıların çocukla olan etkileşimini duyanlar ise tepki vermekte gecikmedi. Önce onları çevrelediler sonra sorular sormaya başladılar. Durum meydan dayağına doğru dönmeye başlarken yetkililer onları köyde korumaya almak için bir eve götürdüler. Ancak bu durum öfkeli kalabalığın uzaklaşmak yerine hırslarının daha fazla artmasına yol açtı ve olay vahşi bir linçle sonuçlandı. Sonrasında Facebook ve WhatsApp olaydaki rolü nedeni ile sorgulandı ve hatta ülke çapında güvenlik nedeni ile yasaklanma, kontrol edilme süreci başladı. Ancak sonuçta bu mesaj zinciri başka kentlerde de benzer şekilde toplamda 23 kişinin canına mal olmuştu.

PANDEMİDE ZİRVE YAPTI

Tüm olaylar bu şekilde sonlanmasa da riskin büyük olduğu ortada. Çözümü olmayan bu karmaşık bilgi kirliliği yapısı pandemi zamanında zirve yapmıştı. “İnfodemi”, bu dönemi tanımlayan başarılı bir terimdi. İnsanların en zayıf zamanlarında yanlış da olsa gelen önerileri doğru kabul etme alışkanlığına bu dönem kadar tanık olunmamıştı. Günde üç acı kırmızı biber yemenin virüse karşı koruyuculuğundan tutun da aşıların genetik bilgimizi çökerttiğine ilişkin pek çok sahte bilgi büyük üniversiteler ya da bilimadamları tarafından açıklanmışçasına ortama dökülmüştü.

Bilgi kirliliği denmese de bazen olayların yıllar içinde farklı algılanması da aslını unutturabilir. Klasik ve çok bilinen örneği Heidi’dir. Dedesiyle dağda mutlu mesut yaşayan bir kız çocuğunun yaşadıklarını anlatan eserde, yazar Johanna Spyr aslında İsviçre tarihinin karanlık bir yüzünü ortaya koyuyordu. 18. asrın sonunda ailesi ölmüş, hükümlü durumuna düşmüş veya suç işlemiş çocuklar devlet tarafından çalıştırılmak üzere bakıcı ailelerin yanına veya kilisenin hizmetine verilirdi. Normal çocuklardan ayırmak içinse ayakları çıplak bırakılırdı. İşte Alp dağlarının pastoral manzarasında neşe ile çıplak ayakla dolaşan Heidi aslında bir “Verdingkinder” yani çıplak ayaklı çocuktu. Spyr’in bu trajediye dikkat çekmek için yaptığı betimleme yıllarca görmezden gelinmişti. Benzer konuda farklı bir mesajla günümüze ulaşan diğer bir karakter de Pinokyo’dur.

Soyadını yaşadığı köyden alan İtalyan yazar Carlo Collodi karışık bir siyasi yapının içinde doğmuştu. Yaşadığı 1800’lü yıllarda her biri kendi lehçesine ve geleneklerine sahip çok sayıda cumhuriyet, krallık, kent devleti ve düklük, İtalya’nın çizme şeklindeki yarımadasını kapsayacak tek bir ulus altında birleşti. Tüm bu farklı il ve eyaletlerin çocukları “İtalyan” olmayı okulda öğreneceklerdi. Ülke bir bütün haline geldiğinde İtalyanların yalnızca yüzde 25’i okuma yazma biliyordu. Carlo kendini eğitime adamıştı ve çözümün çocuk eğitiminde olduğuna inanıyordu.

PİNOKYO’NUN MESAJI

Carlo Collodi, İtalya’nın ilk gerçek neslini eğitmenin yanı sıra, ebeveynlerine siyasi mesajlar göndermek istiyordu. Bunu da yazdığı kitap boyunca iş dünyasındaki ve hükümetteki yolsuzluğu hicvederek ve sosyal sınıfın kavramının saçmalığına işaret ederek yapıyordu. Pinokyo sadece yaramaz bir çocuk olarak Gepetto ustanın başına dertler açmıyor bir korku romanına taş çıkartacak şekilde eziyetlere maruz kalıyordu. Collodi’nin mesajı netti: “Eğitim alın, bilgi edinin, iplerinizi başkalarının elinde tutmasına izin vermeyin.” Ancak Collodi’nin birleşik İtalya’da eğitim amacıyla yarattığı karakter yıllar içinde çocuklar için eğlencelik bir figüre dönüştü.

Bilginin zaman içinde değişimi ve yanlış haberlerin yayılımı engellenemez bir süreç olarak sürecek gibi gözüküyor. Masum örnekleri yanı sıra yaşamı etkileyebilecek olanları bertaraf etmek teknolojiyle kolaylaşacağına zorlaşmaya başlıyor. Yaygın yapay zekâ robotlarının özellikle bilimsel araştırmalarda olmayan makaleleri ve referansları ürettiği göz önüne alınırsa buna karşı çözüm fikirleri artık felsefi bir boyuta doğru ilerliyor.   

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.