Eski Devlet Bakanı Ahat Andican, “AKP, Ankara ve İstanbul’da karşı politikasını ideolojik bazda yapacak. İmamoğlu ve Yavaş’a ideolojik noktadan bir atak veya saldırı gerçekleştirecek. Süreç, HEDEP’in aday çıkarıp çıkarmaması ile ilgili olacak” diyor.
AKP, Ankara ve İstanbul’da karşı politikasını ideolojik yapacak. İmamoğlu ve Yavaş’a ideolojik noktadan bir atak veya saldırı gerçekleştirecek. Süreç, HDP’nin aday çıkartıp çıkarmaması ile ilgili olacak.
Haksızlıkları sokağa yansıtmak isteyenler terörizmle özdeşleştirildi. Algı yaratma politikası, partileri hassas olduğu noktalarda geri planda bıraktı. İktidarın Meclis muhalefetini dizayn etmesine izin verildi.
Eski Devlet Bakanı Ahat Andican Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
Kamuoyu İYİ Parti’de neyin tartışmasına tanık oluyor?
Sorunu iki bölümlü incelemek lazım. Biri genel siyaset, diğeri bazı bireysel olaylar. Genel siyasetle ilgili olan bölümü seçimlerden sonra ortaya çıkan tabloyla alakalı. Elde edilen olumsuz sonuçlar için parti ve liderliğinde, özeleştiri yapmaksızın, dışarıda suçlu arama gibi bir politika benimsendi. Bu politika CHP ile İYİ Parti arasında ciddi bir fay hattı ortaya çıkardı.
‘GÜNDEMDE RİSK VAR’
Önümüzde bir yerel seçimler olmasaydı bu durum sorun yaratmayacaktı. Ama yerel seçimlerin olması ve yerel seçimlerde muhalefetin yeniden işbirliği sürecine girmemesi durumunda büyükşehirler başta olmak üzere, eldekilerin de kaybedebileceği riski gündeme geldi. Bu noktada hem CHP hem İYİ Parti seçmenleri ve teşkilatlarında soru işaretleri ortaya çıktı.
Nedir soru işaretleri?
“Acaba biz tek başına devam etme kararı ile doğru yolda mıyız?”. İttifakın amiral gemisi olan CHP ile arada oluşan fay hattı, seçimden bu yana gerek İYİ Parti liderliğinin, gerekse yönetim kadrolarının söylemlerini giderek katılaştırdı. Bu fikre seçmen de konsolide oldu.
81 ilde tek başına girme fikrine mi?
Evet. Şimdi bu süreç içerisinde bazı teşkilat mensupları veya yönetim kadrosunda olan bazı kesimler bu konuda rahatsızlıklarını gündeme getirdiler. Ankara İl Başkanını hatırlayın, Malatya Teşkilatı gibi bu alınan kararlarla ilgili rahatsızlık nedeniyle, partiden ayrıldılar veya istifa etmeleri istendi. Bunlar parti içerisindeki genel siyasetle ilgili sorunlar.
Peki bireysel veya kişisel konular nedir?
Geçen seçimde milletvekili listelerinin bütün üyelerin katılacağı bir ön seçimle yapılacağı iddiası vardı. Bu önce temayül yoklamasına, bunun da uygulamada teşkilat yoklamasına çevrilmesi ve bazı teşkilatların, çeşitli nedenlerle ekonomik yardımdan tutun da genel merkezden yapılan telkinler gibi nedenlerle adayları tespit etmeleri. Bu, ciddi manada bir sorun sürecini ortaya çıkardı.
O dönem para alınması veya istenmesiyle ilgili iddiaları siz de duydunuz?
Teşkilatların bu tip ekonomik katkılar almaları genellikle bütün partilerde olur. Ama bu, teşkilat yoklaması sırasında olduğunda ve teşkilat yoklamasının sonuçları belirleyici unsur haline dönüştüğünde rahatsızlık vericidir. Milletvekilleri ile ilgili olan söylentiler var ama doğrudan şahit olduğum bir şey yok. O yüzden yorum yapmak istemem.
Partiden ayrılanların gideceği yerleri de göz önüne aldığınızda Meclis aritmetiği nasıl etkilenir?
Milletvekili olarak ayrılanların Cumhur İttifakı çerçevesinde bir tercihte bulunacakları inancındayım.
Ama umuyorum ki ayrılmalar olmasın. İYİ Parti’nin stabilize olması muhalefet açısından çok önemli. Muhalefetin en önemli sac ayaklarından birisi İYİ Parti. İç dinamiklerindeki sorunları bir an önce çözmeli. Çünkü Cumhur İttifakı’na katılan her milletvekili ile birlikte, CHP kadrolarından veya listelerinden Meclis’e girenleri de bir şekilde gelecekte ikna edilebilmeleri durumunda, Meclis aritmetiğinde referanduma götürecek anayasa değişiklikleri gündeme gelebilir. Bu, Türkiye açısından çok sıkıntılı bir sürecin başlangıcı olur.
İYİ Parti siyasette yerini bulabildi mi?
İYİ Parti’nin kurulur kurulmaz seçimlere girip parlamentoda grup oluşturması ve yüzde 10’a yakın oy alması, Türk siyasetinde çok önemli bir gelişme.
Bu gerçekleşmeseydi, metropollerin AKP’den alınması imkansızdı. “Cumhurbaşkanı düzeyinde bir iktidar değişikliği olabilir” ümidi ancak bu şekilde ortaya çıktı.
Bu ümit sürüyor mu?
Şimdi filmi geriye saralım. 2016-2017’ye kadar durum neydi? AKP iktidarı ile onun karşısında MHP ve CHP’den oluşan bir muhalefet. Belki ağırlık farkı olmakla birlikte bir denge vardı. Fakat 2016’dan itibaren MHP’nin diğer tarafa katılması, dengeyi bozdu. Daha önemlisi, muhalefette bir boşluk ortaya çıkardı. İşte o noktada İYİ Parti kuruldu. Bu söylediğimden MHP’nin ardılı veya mirasçısı olmak anlamı çıkmasın. MHP’nin karşıya geçmesiyle oluşan boşluğu siyaset bir şekilde doldurmak durumundaydı. İYİ Parti bu boşluğu doldurdu. Yani zaman çok doğruydu. AKP’ye karşı uzun dönem, mücadele etmiş kadrolar bir anlamda, AKP’nin bir yandaşı veya koltuk değneği şeklinde dönüştüler. Bu dönüşme insanlarda, ciddi rahatsızlık yarattı. İYİ Parti bunu yakalamış oldu. Ama iyi olmayan şey de şuydu: Partiler belli bir ideoloji, belli bir sosyolojik tabanla birlikte inşa edilmedikleri takdirde sürekli olamıyorlar. Ve konumları, bir yere oturmadığı sürece de, tabanlarını genişletemiyorlar.
Konumunu oturtamadı mı?
Evet. Sayın Meral Akşener beni İYİ Parti’ye davet ettiğinde, amacım “milletvekili olayım” değildi.
İYİ Parti’nin AKP’ye alternatif olabilecek bir potansiyeli yakalayabilme ümidiydi. Ve ben orada kendisiyle yaptığım konuşmalarda üç koşul ileri sürdüm. Bir; yeni kurulacak, partinin bir minyatür MHP olmaması. İki; Türk siyaset yelpazesinde milliyetçilik noktasından, merkez sağı da kapsayıp, hatta merkez solun bile kapsayabilecek geniş bir tabana oturması. Üç; hiçbir koşulda AKP ile işbirliği, ittifak, benzeri bir şeye girilmemesi. O dönemde bunlara “evet” denilince ki ben o sırada bir vakıf üniversitesi bölümünü yönetiyordum, maddi ve manevi olarak doyurucu bir hayatım vardı. Ama bu iktidara karşı bir mücadele için de, bizim gibi insanların elini taşın altına koyması gerektiğini düşündüğüm için de kurucu oldum.
“Minyatür MHP” dediniz, İYİ Parti minyatür MHP mi oldu?
Hayır, minyatür MHP değil, bu deyimi kullanmamıştım o zaman, şimdi kullanıyorum. Söylediğim şey, MHP’nin bir benzeri olmaması idi.
Şu anda MHP benzeri bir parti haline geldiğini söyleyemem ama merkez sağı kapsayacak bir parti olmadığını söyleyebilirim.
İYİ Parti için söyleyebileceğiniz kemik oy var mı?
İYİ Parti’ye oy verenlerin büyük bölümü; Cumhur İttifakı karşıtı olup CHP’ye oy vermek istemeyenler. Önümüzdeki dönemde İYİ Parti tek başına seçime girdiği zaman göreceğiz.
Sarayla işbirliği yapma ihtimali olur mu?
Onu öngörmüyorum. Nedeni de biraz önce konuştuğumuz gerçekte yatıyor. Yani İYİ Parti liderliği bir şekilde karar alsa bile tabanın ciddi bir reaksiyon göstereceğini düşünüyorum. Yani İYİ Parti o konuda bir karar alma noktasına gelemez.
CHP’deki değişiklik İYİ Parti’nin tek başına seçime girme kararını etkiler mi?
Özgür Bey’i bu konuda tutarlı bir yaklaşım içerisinde görüyorum. Hatta kurultay öncesi dönemde genel başkanlığın Kılıçdaroğlu’nda olması durumunda İYİ Parti ile bir iş birliğinin olamayacağı, ancak değişim ile kapının açılabileceği şeklinde bir propaganda da yaptılar. Bence Özgür Bey sonrasında doğru olanı yaptı. Olayı duygusal bir platforma çekmeden gayet rasyonel bir yaklaşımla kendisi girişimi başlattı ve görüştüler. Bunun öncesinde Sayın İmamoğlu’nun Sayın Akşener’le telefon görüşmeleri, ardından Sayın Yavaş’ın ziyaretleri var. Bütün bunlar Özgür Özel görüşmesinin altyapısını oluşturdu.
Peki nasıl bir sonuç elde edilir?
Pazartesi günü GİK’te bir görüşme yapılacak. GİK’in kararı büyük ölçüde Meral Akşener’in ne düşündüğüyle alakalıdır. Önemli olan o. GİK’te itiraz edecek insanlar olduğunu düşünmüyorum.
Meral Hanım’ın seçimlerden bu yana 81 ilde bağımsız seçime girmek söylemi tabanı çok konsolide etti.
Bir; CHP’nin uydu, kuyruk partisi konumunda olmanın verdiği rahatsızlık. İki; CHP’nin HDP ile örtülü ya da açık işbirliğinin Cumhur İttifakı tarafından büyük ölçüde PKK ilişkisi bağlamında İYİ Parti’ye yansıtılması. Tabanda da bunun bir rahatsızlığa yol açtığını düşünen İYİ Parti liderliği, böyle bir işbirliğine gitmeme kararı aldı.
İstanbul ve Ankara’da özelinde bu kararın değişimi söz konusu olmaz mı?
Özgür Özel son konuşmalarında HDP ile temasa açık olduğunu ifade ediyor. Şuna da dikkat etmemiz lazım.
CHP işbirliğini İstanbul ve Ankara için istiyor. AKP bu iki şehirdeki karşı politikasını adayların belediyede yeterince hizmet verip vermemesi üzerinden değil, genel seçimlerde olduğu gibi ideolojik bazda yapacak. Yani aday oldukları taktirde İmamoğlu’na ve Yavaş’a ideolojik noktadan bir atak veya bir saldırı gerçekleştirecek.
İstanbul ve Ankara’da durumu ideolojiye çektikleri zaman da HDP’in bu illerde aday çıkarıp çıkarmaması ön plana çıkacak. Bunu büyük ölçüde kullanacaklar. Yani İYİ Parti açısından geçmişe göre İstanbul ve Ankara özelinde değişen bir şey olmayacak. Cumhur İttifakı yine aynı yerden İYİ Parti’yi vuracak.
Diğeri iller?
Diğer illerde böyle bir şeye ihtiyaç yok. Diğer illerde aday olanların geçmişi, aday olanların hizmet kapasitesi, aday olanların bölgeye yönelik hizmetlerinin sonuçları üzerinden bir politika oluşturulacak.
İdeolojik ataktan söz ettiniz, bunu Ankara’da nasıl yapacaklar?
Süreç, HDP’nin aday çıkartıp çıkarmaması ile alakalı. Ankara’da AKP açısından baktığınızda Sayın Yavaş ile ilgili yolsuzluk mu, hizmet edememe mi gündeme getirecekler? Sosyal yardımlar vesaire gibi halkla bütünleşme projelerinin olmadığını mı söyleyecekler? Bunların hiçbiri mümkün değil. Geriye sadece ideoloji kalıyor. Mansur Yavaş aday olduğu takdirde AKP tabanından hatta MHP tabanından muhakkak oy alacak.
İYİ Parti’nin tutumunu HDP’nin aday çıkarıp çıkarmaması mı belirleyecek?
Tabii ama Türk siyasetinde “olmaz” diye bir şey yok. CHP’nin çoğunluğu elinde bulundurduğu illerden bir ikisinin İYİ Parti’ye verilmesi durumunda belki o zaman tabanına dönüp “Böyle bir kararımız var ama CHP şu illeri bize veriyor. Biz de İstanbul ve Ankara’da aday çıkarmıyoruz” denebilir.
AKP ne kadar süre daha iktidarını MHP ile paylaşır?
Bu noktada da meseleyi sadece AKP açısından değerlendirmemek lazım. MHP açısından da bakmak gerekiyor. İlişki iki tarafın da yararlandığı, iki tarafın da çıkar sağladığı bir ilişki. Ve MHP açısından baktığımızda yüzde onluk bir oranla ülke siyasetini dizayn edebiliyor. Hiçbir sorumluluğu olmadan, yetkiler kullanabilme ve kadrolaşabilme imkanları var. Dolayısıyla bir şekilde ayrılma şansı yok. AKP açısından baktığımızda bazı rahatsızlıklar olduğunu görüyoruz. Ama bu meseleler teraziye fayda-zarar diye konur. Eğer Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığının devam etmesi için bu işbirliğinin sürekli olması noktasında bir zorunluluk görüyorsa bu ilişki devam edecek demektir. Ama başka bir alternatifin ortaya çıkabilmesi durumunda ki 50 artı 1’in değiştirilmesi ve cumhurbaşkanının “Kim çok oy aldıysa o Cumhurbaşkanı olsun” şeklindeki ifadesini göz önüne alırsak, bu durum kelepçeden kurtulmasını sağlar.
‘ADIM ADIM TEK ADAM’
Cumhur İttifakı’nın ısrar ettiği yeni anayasada amaç nedir?
AKP’nin anayasada yaptığı değişiklikler bizi bugünlere getiren sürecin basamakları oldu. Sonunda yasama, yürütme ve yargıyı bir şahsın eline veren, denetimsiz, kontrol edilemez ve sorumlu tutulamaz bir Cumhurbaşkanlığı modeli ortaya çıktı.
‘DİN EĞİTİMİ ADI ALTINDA ARAP KÜLTÜRÜ ENJEKSİYONU’
Peki daha ne isteniyor?
Daha çok şey var. 2018’de Sayın Cumhurbaşkanı bir konuşmasında her konuda başarılı olduklarını ama kültür konusunda, kültür derken eğitim vesaire gibi, başarılı olamadıklarını söyledi. İslam dinini hayatın her alanında etkin hale getirmek gerektiğinden söz etti. Bu dikkatlerden kaçtı. Ben o dönem Meclis’teki konuşmamda bunu gündeme getirdim. Ama muhalefet olarak işin üzerine çok fazla gidemedik.
Orada Cumhurbaşkanı tabanına, partisine ve kendi siyasetinin geleceğine yönelik bir program çizdi.
Sonra din eğitimi adı altında bir Arap kültürü enjeksiyonu gerçekleşmeye başladı. Bunlar dindar ve kindar nesiller yetiştirme hedefinin parçaları olarak önümüzde duruyor.
Türkiye’nin geleceğinde şeriat tehlikesi var mı?
Şeriata nasıl baktığınıza bağlı. Kur’an’da bir devlet yönetim modeli yoktur. Devlet yönetimi Emevilerden başlayarak günümüzde AKP’ye kadar siyasal İslam’ın bölgelere göre çeşitli modeller altında toplumu yönetmenin aracı haline getirilme sürecidir. Şeriat deyince akıllara Afganistan’daki, İran’daki durum geliyor. Hayır, öyle bir şey değil. Siyasal İslam’ı siz devlet yönetiminin ana unsuru haline dönüştürdüğünüz zaman bu Türkiye’ye göre şeriattır.
Yeni anayasada Türkiye’ye göre bir şeriat mı olacak?
Bir; siyasal İslam’ı önümüzdeki dönemde, anayasa, değişiklikleri, mümkünse yeni bir anayasa ile yapmaya çalışma. İki; sözde Türk tipi cumhurbaşkanlığı sisteminin hukuki altyapısını değiştirilemeyecek şekle getirme. Üç; Cumhurbaşkanı seçimini yeniden dizayn etme ve Cumhurbaşkanlığının önümüzdeki seçimlerde de aday olabilmesinin önünü açma.
Yaşam boyu Cumhurbaşkanlığının da önü açılır mı?
Tabii ki. Anayasada sadece 101. maddeyi kaldırın. Bitti. Cumhurbaşkanı kendisinden sonra bu sistemin devam etmeyeceği riskini görüyor. Çünkü bu sistem Devlet Bahçeli’nin de ifadesiyle biliyoruz, Cumhurbaşkanına göre biçilmiş, kişiye özel bir sistem. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın artık Cumhurbaşkanı olmadığı bir döneme gelindiğinde bu sistem çökecektir. Cumhurbaşkanı yeni anayasa veya anayasa değişiklikleriyle uzun vadede kendisinden sonrasını da dizayn edecek bir noktaya götürmek istiyor.
Saltanat gibi mi?
Yani saltanat babadan oğla bir düzen. Kendinizden sonrakini belirleyebilme dersek belki daha doğru olur.
‘MUHALEFETİ ‘ALGI’ DİZAYN ETTİ’
Muhalefet ne yapmalı?
Meclis’in yapılanması muhalefetin bir şey yapabileceği noktadan çok uzakta. Meclis’teki çalışmalarla muhalefetin herhangi bir engelleme yapabilecek durumu yok. Hiçbir araştırma, soruşturma, önerge kabul edilmiyor. Çoğunluk karşı tarafta. Önümüzdeki dönemde Cumhur İttifakı belki daha da ciddi bir çoğunluk elde etmiş olacak. Muhalefetin, Meclis’te gerçekten etkin bir muhalefet gerçekleştirmesi mümkün değil. Sadece halkta bir farkındalık yaratabilme noktasında mikrofonu kullanabilir.
Gezi olayları gerçekten bir toplumsal muhalefetin tipik bir örneğiydi. O da kriminalize ve pasifize edildi. Daha sonraki dönemde yani toplumsal ihtiyaçlarını veya uğradıkları haksızlıkları sokağa yansıtmak isteyen bütün toplumsal kesimler bir anlamda o dönemin İçişleri Bakanı tarafından gayet açık ve net bir şekilde terörizmle özdeşleştirilerek engellendi. Burada tabi o dönemin muhalefeti olarak yani benim de milletvekili olduğum dönem için kastediyorum, Meclis muhalefeti toplumsal muhalefetle bir iş birliği yapamadı. İktidarın algı yaratma politikası, partileri hassas olduğu noktalarda geri planda bıraktı. İktidarın algı yaratarak toplumsal muhalefete destek olma veya ona önderlik etme noktasında Meclis muhalefetini bir anlamda dizayn etmesine izin verildi. Muhalefet, muhalefet yapmaktan çekinir oldu.
‘DAHA CESUR OLMALILAR’
Umuyorum önümüzdeki dönemde muhalefet partileri kendi boyutlarında meseleyi bu noktadan görerek, iktidarın ülkenin başından gitmesi için politikalarını oluştururlar. Daha cesur olmaları gerekiyor.
PROF. DR. AHAT ANDİCAN KİMDİR?
Özbekistan göçmeni bir ailenin çocuğu olarak 1951 yılında Afganistan’ın Kunduz kentinde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Akşehir’de tamamladı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı fakülteye asistan olarak girdi. 1980’de genel cerrahi uzmanı, 1984’te doçent, 1991’de profesör oldu. Bu dönemde tıp kariyerine paralel olarak İstanbul Üniversitesi Tarih Fakültesi’ni bitirdi. 20. ve 21. dönemde Anavatan Partisi’nden İstanbul milletvekili seçildi. 55. hükümet’te devlet bakanlığı ve hükümet sözcülüğü yaptı. İYİ Parti’nin kurucularından olan Andican 2018’de İstanbul milletvekili seçildi. Geçtiğimiz haziran ayında ise İYİ Parti’den istifa etti.
Fotoğraflar: Vedat Arık