Şanghay Sosyal Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü Müdürü ve Şanghay Üniversitesi Türk Araştırmaları Merkezi Direktörü Profesör Guo Changgang Harici.com.tr’den Elif İlhamoğlu’na konuştu. Gazze’deki trajedinin insanların ‘Batı’nın çifte standardını görmesini sağladığını’ söyleyen Prof. Guo, bu durumun ‘küresel toplumun yeni ve daha iyi bir düzen arayışına girmesine yardımcı olacağı’ öngörüsünde bulundu.
Çin akademisinin en tanınan isimlerinden biri olan Prof. Guo Changgang, Küresel Çalışmalar Topluluğu Danışma Kurulu Üyesi, Şanghay Dünya Tarihi Derneği Başkan Yardımcısı ve 13. Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı üyesidir. Prof. Guo’nun araştırma alanları arasında klasik çalışmalar, küresel çalışmalar, küreselleşme bağlamında etnik ve dini çeşitlilik yer almaktadır. Şu anki araştırma alanı Türkiye çalışmalarıdır. Türkiye-Çin ilişkilerinin daha da geliştirilmesi yönündeki çalışmalarda önemli bir rol üstlenen Prof. Guo, Türk akademi dünyası ile de yakın ilişki içerisindedir.
Enstitü Sosyal ve Şanghay Üniversitesi tarafından 23-24 Kasım tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilen 1. Türkiye – Çin Akademik İş birliği Forumu’nda Çinli akademi heyetine başkanlık eden Prof. Guo Changgang, Harici’nin sorularını yanıtladı ve İsrail-Filistin çatışması, Çin-ABD ilişkileri ve Çin-Türkiye ilişkilerine dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Küresel toplumun daha iyi bir düzen arayışına girmesine yardımcı olacak’
Tarihçiler bugün Gazze’de İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en sert görüntülere tanık olduğumuzu söylüyor. Sadece Müslüman ülkeler değil, Asya’dan Afrika’ya ve Latin Amerika’ya kadar pek çok ülke tepki gösteriyor. Batılı halklar bile hükümetlerinin İsrail’e verdiği desteği sokaklarda protesto ediyor. Tüm bu insanlık trajedisine rağmen ABD ve Batılı müttefiklerinin İsrail’i desteklemekten geri adım atmadığını görüyoruz. Sizce bu Gazze’nin de ötesinde, Batılı ve Batılı olmayan medeniyetler arasında bir çatışma mı? Bu çatışmanın küresel sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Batılı ülkeler kendilerini her zaman demokrasi, özgürlük ve insan hakları standardı merkezi olarak gördü. Bence Gazze’deki çatışma ise dünyanın Batı ülkelerinin gerçek yüzünü, Batı kültürünü ve onların doğasını fark etmesine yardımcı oluyor. Aynı zamanda dünyanın Batı toplumunun ve Batı ülkelerinin çifte standardını fark etmesine de yardımcı oluyor. Dolayısıyla bu da bence tüm dünyanın daha iyi bir dünya düzeni arayışına girmesine yardımcı olacaktır.
Belki de Batılı ülkeler tarafından yanıltılarak, onların demokrasi, insan hakları vb. konularda gerçekten lider olduklarını düşünecektik. Ancak Gazze’deki çatışma insanların Batılı ülkelerin gerçekte kim olduklarını anlamasına yardımcı oluyor. Çifte standardı görüyorlar. Dolayısıyla bunun küresel toplumun daha iyi bir düzen arayışına girmesine yardımcı olacağını düşünüyorum.
Peki bu pratikte nasıl işleyecek?
Bu çok karmaşık bir konu. Eğer diğer tüm ülkeler Gazze’nin yanında yer alır ve savaşa katılırsa bu gerçekten Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatabilir. Dolayısıyla en azından belki de Gazze’de yaşanan trajedi, insanların Batılı ülkeler konusundaki gerçeklerin farkına varmasına yardımcı olabilir. Bence bu trajedi insanların bunu fark etmesini sağladı. Küresel toplumun bu trajediden ders almasını umuyorum, işte o zaman medeniyetlerin birlikte varoluşuna dair daha net bir algıya sahip olurlar.
‘Arap liderlerin Çin ziyareti, dönüşüm çağının bir göstergesi’
Arap ve Müslüman ülkelerin dışişleri bakanları Filistin’de çözüme destek için çıktıkları turda ilk durak olarak Çin’i seçtiler. Sizce neden? Bu bağlamda Çin’in Ortadoğu’daki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çin’in Filistin-İsrail meselesindeki duruşu çok iyi biliniyor. Bugün bir ‘dönüşüm çağı’ndan bahsediyoruz. Çin hükümeti bu sürecin bir dönüşüm çağı olduğundan bahsediyor. Sizin dünya “beşten büyüktür dediğiniz” benzetme gibi. Dünya Batı’dan daha fazlasıdır.
Dolayısıyla Çin, Türkiye ve gelişmekte olan toplumlar ve ayrıca küresel Güney artık küresel toplumda daha önemli bir role sahip. Arap ve Müslüman ülkelerin bakanlarından oluşan heyetlerin Gazze’deki krizin çözümü için yardım istemek üzere bu yüzden Çin’e gittiklerini düşünüyorum. İnsanların, en azından tüm ülkelerin ve modern dünyanın bunun gerçekten büyük bir dönüşüm çağı olduğunu anladığını gösterelim.
Çin’in ya da Türkiye gibi başka bir ülkelerin Filistin halkını destekleyeceğini açıklaması, dünyanın geri kalanının küresel toplumda daha büyük bir rol oynadığını, daha büyük bir sese sahip olduğunu ve küresel toplumun gerçek iradesini temsil ettiklerini göstermeye yardımcı olur.
‘İkili ilişkilerin gelişmesinin önündeki en büyük engel Uygur meselesi’
Türkiye’yi yakından tanıyan biri olarak Türkiye ile Çin arasındaki ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Her iki ülkenin de istekli olmasına rağmen ilişkiler henüz istenilen seviyeye ulaşmış değil. Sizce ikili ilişkilerin önündeki temel engeller nelerdir ve bunlar nasıl aşılabilir?
Evet, hepimiz Çin ve Türkiye arasındaki ilişkilerin daha iyi ya da daha yakın olmasını bekliyoruz. Ancak sizin de söylediğiniz gibi iki ülke arasındaki ilişkilerde bazı engeller var ya da bazı sorunlar daha yakın ve iyi bir ilişkiyi engelliyor gibi görünüyor.
Bence ilişkilerdeki ana engel sözde “Uygur meselesi” veya sözde “Sincan meselesi” olarak adlandırılan meseledir. Bu “mesele” ile ilgili olarak dört noktaya değinmek istiyorum: Birincisi, kesinlikle “Uygur sorunu” ya da “Sincan sorunu” diye bir şey yoktur. Bu Batılı ülkeler tarafından uydurulmuş bir konudur. İkincisi, Çin hükümetinin ve halkının bu “mesele” konusundaki tutumu çok nettir ve Türkiye hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda Çin ile mutabık olduğunu defalarca yinelemiştir. Türk toplumunun ve bazı muhalefet partilerinin bunu neden hala zaman zaman bir “mesele” haline getirdiğini gerçekten anlamıyorum. Bu sadece karşılıklı anlayış eksikliğine yol açacaktır. Üçüncü olarak, PKK’yı Kürt halkından ayrı tutmamız gerektiği gibi, Doğu Türkistan İslami Hareketi’ni ve aşırılık yanlılarını da Çinli Uygur halkından ayrı tutmalıyız. Örneğin Çinlilerin PKK’yı “Kürt meselesi” olarak adlandırmamızdan hoşlanacağınızı sanmıyorum. Son olarak, eğer siz Çinli Uygur halkıyla aranızda belli bir kültürel bağ olduğuna inanıyorsanız, bunu bir sürtüşme konusu olarak değil, Çin ve Türkiye halkları arasında bir dostluk köprüsü olarak görmelisiniz.
Sonuç olarak, tarihe saygı duymalı ve uluslararası hukuka da saygı göstermeliyiz. Akademisyenler olarak daha iyi bir karşılıklı anlayış geliştirmek için birlikte çalışmalıyız.
‘Çin-ABD ilişkilerinin geleceği konusunda iyimser değilim’
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve ABD Devlet Başkanı Joe Biden arasında San Francisco’da gerçekleşen liderler zirvesinden sonra iki ülke ilişkilerinin geleceğine dair beklentiniz nedir? İyimser misiniz?
Aslında ben ilişkiler konusunda iyimser değilim. ABD ikili ilişkileri her zaman rekabet olarak tanımlıyor. Ben bir tarihçiyim ve diğer medeniyetlerle, diğer ülkelerle rekabet etmenin Batı kültürünün doğasında olduğunu biliyorum. Bu Helenistik kültürden miras kalmıştır. Buna karşın Çin geleneği ve kültürünün doğasında barış içinde bir arada yaşamanın uyumunu aramak vardır.
Dolayısıyla, bir arada yaşama, karşılıklı saygı, daha iyi bir gelecek ve huzurlu bir uluslararası toplum açısından, sadece rekabet edilmesi değil, diğer ülkelere saygı duyulması, diğer medeniyetlere saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum.